Komedya türündeki oyun, bir Fransız burjuvasının paraya aşırı düşkünlüğünü mizahla anlatan bir Molière klasiğidir. Eserin yazılışı, ortaçağın son dönemlerine, yani tacir kökenli burjuva sınıfının toplumsal dönüşümüne ve muteber aristokrasinin alt edilerek yükselişine denk geliyor.
Molière’in, değişen toplumsal
hiyerarşiden belli tipler seçip yarattığı karakterler, aslında aristokrat soylu
sınıfın erdemlerine bir özlem ihtiva etmektedir. Zira, hızla yükselmiş yeni
egemen sınıf burjuvazi, aristokrasi kadar iyi eğitim görmemiş, ahlaksal
vasıfları ve yaşam tarzı dolayısıyla saygınlığını henüz kabul ettirememiştir.
Bu yeni sınıfın, sermayeye dört kolla sarılışının nedeni, hızla ulaştığı üstün
toplumsal konumunu muhafaza etmektir.
İşte oyuna adını da vermiş bulunan
başkarakter Harpagon,
aristokrasiyle özdeşleşmiş erdemlerden biri olan cömertliğe, eli açıklığa tam
zıt olarak yazılmış, aşırı cimri, huysuz bir ihtiyardır. Bütün gayesi, bir
şekilde biriktirdiği parayı gülünç tasarruflarla korumak ve faizle büyütmektir.
Cimriliği onu öyle bir noktaya getirmiştir ki, sermayesini biriktirmek, daha da
çok biriktirmek için çocuklarının saadetini dahi umursamaz olur, kendini
onların da önüne koyar. Keza, oğlu Cléante de, aristokrat varislerinde görmeye
alışık olduğumuz yiğitlik ve gözü peklik erdemlerinden pek nasibini almamış bir
karakterdir.
Bu küçük sınıfsal tahlili yaptıktan
sonra nihayet seyircisi olduğum oyunun sahne performansına değinebilirim.
CKM’de bir akşamüstü izlediğim oyun, Semaver Kumpanya tarafından temsil edildi.
Tek tek oyunculukları anlatırken bir kişiyi ayırmak istiyorum; Masum ve Leyla ile Mecnun dizilerinden
tanıdığım ve çok beğendiğim Serkan Keskin, Harpagon rolünün
hakkını sonuna kadar vermiş. O uzun ve etkili tiratları, kocaman jestleri,
bitmek bilmeyen enerjisiyle oyunu resmen aldı götürdü. Enerji demişken 3 saati
bulan 2 perdelik bir oyundan bahsediyorum, hiç de kolay olmasa gerek! Buna
rağmen bazı bazı yükselip de bağırdığı sahnelerin ‘’olmasa da olur’’ cinsten
bulduğumu söylemeliyim.
Frosine rolündeki
Sezin Bozacı’ya da hakkını teslim etmek gerekiyor. Canlandırdığı karakter çok
orijinal yazılmış ve olay örgüsüne dahil olur olmaz oyun gerçek anlamda merak
uyandırmaya başladı. Zira o role girene kadar seyirci karakterlere tam olarak
ısınamamıştı ve bariz bir tempo düşüklüğü vardı. Özellikle Serkan Keskin ile
diyalogta olduğu sahne ile zirve yaptı. İlk samimi kahkahalar da böylece
salondan yükselmiş oldu.
Cléante (Rojhat
Özsoy) ve Elise (Cansu
Saka) rollerinin ise karakterlerin pasif olmaları nedeniyle hayli geride
kaldığını söyleyebilirim. İlk diyaloglar bu iki karakterdeydi ve replikler ilgi
uyandırıcı olmadığı gibi, oyuncuların da ürkek kaldığına, seslerini doğru
kullanamayıp arka taraflara yetiştiremediklerine şahit olduk. Harpagon sahneye
çıkıp uykumuzu dağıtana kadar dakikalar adeta geçmek bilmemişti. Geri kalan
oyunculuklardan ise hem hizmetçi hem şoför Jacques Usta (Ahmet
Kaynak) dışında aklımda kalan bir performans olmadı. Zaten evin diğer iki
hizmetçi kızının rolleri belki üç cümleyi söyleyip çekilmekten ibaretti.